Yaşlı adam ormanda odun toplarken bir kuyu görür.
Uzun zamandır buralarda olmasına rağmen ilk kez dikkatini çekmiştir. Yanına gider, eğilip bakar. Derin, dipsiz bir kuyudur. Tam o esnada kuyudan büyük bir yılan çıkar. Yaşlı adam korku ile geriler. Yılan yaşlı adama korkmamasını, kendisine zarar vermeyeceğini söyler. Yalnızlığından, dertleşecek bir dostu olmadığından bahseder. Yaşlı adam yılanın halini anlar, kendisi de bazen onca insanın arasında kendisini yalnız hissederken, bir delikte tek başına yaşayan yılan ne yapsın diye düşünür. Korkusu geçmiş, yılana karşı bir merhamet ve sempatiye dönüşmüştür duyguları. İsterse kendisi ile dertleşebileceğini, bundan keyif alacağını dile getirir. Yılan önce çekingen zamanla güven ile dertleşir yaşlı adamla. Yaşlı adam da zaman zaman yaşadıklarından, sorunlarından dem vurur. Vaktin nasıl geçtiği anlaşılmamış akşam olmuştur. Bir ara yılan kuyuya girer ve çıkar. Ağzından bir altın bırakıverir kuyunun başına. Yaşlı adam şaşırsa da hediyesini kabul etmesini ister yılan.
Yılanla köylü arasında bir dostluk kurulmuştur. Köylü her gün yılanın bulunduğu kuyunun başına gelir, yılan da onun geldiğini görür. Saatlerce dertleşir sohbet eder şakalaşırlar. Akşam olduğunda yılan girdiği kuyuya bir kez daha girerek kuyudan çıkarttığı bir altını verir yaşlı adama.
Günler bu şekilde geçmektedir…
Derken yaşlı adam bir gün oldukça rahatsızlanır, yatağa düşer. Yataktan çıkamadığı için de yılana da gidip dertleşemez, odun toplayamaz. Evin içinde yokluk yaşanmaya başlamıştır. Birkaç gün sonra daha fazla dayanamaz ve oğlunu yanına çağırıp durumu anlatır. Kuyunun başına gidip yılana durumlarını anlatmasını ister.
Oğlu denileni yapar, kuyuyu bulur ve biraz bekledikten sonra yılan çıkar. Oğul önce korksa da durumu anlatır ve yılan her sohbetten sonra yaptığı gibi kuyudan bir altını çıkarıp köylünün oğluna verir. Babası iyileşene kadar hergün gelmesini, kendisinden bir altın alıp evin ihtiyaçlarını karşılamasını, böylece yaşlı adamın bir an evvel iyileşmesini istediğini söyler. Oğul ise şaşkınlık içinde altını alır ve koşarak eve döner.
Yaşlı adamın oğlu eve geldiğinde şaşkınlığını üzerinden atar atmasına ama hinlik düşünmeye de başlar. “Her gün o yılanın yanına gidip bir tane altın vermesini bekleyeceğime onu öldürür, kuyudaki altınların hepsini alırım!” diye aklından geçirir. Ertesi gün planını gerçekleştirmek üzere kuyunun başına gider. ve yılan olacaklardan habersiz bir şekilde kuyudan çıkar. Çıkar çıkmasına ama bizim açgözlü oğlan arkasındaki baltayı savurur yılanın üzerine. Hızla yana kaçar yılan ama tüm ağırlığı ile uzun bedeninden ayırıverir kuyruğunu yere inen balta! Yılan da can havliyle oğlanı sokar ve kuyuya girer. Açgözlü, hin fikirli oğlan zehirlenip oracıkta ölmüştür.
Gece çöküp de oğlunun gelmediğini görünce yaşlı adamı bir endişedir alır. Sabahın ilk ışıkları ile yataktan kalkıp aramaya çıkar. Kuyunun başına vardığında yerde oğlunun cesedini görür ve yanına koşup ağlamaya başlar. Yaşlı adamın feryatlarını duyan yılan da kuyudan çıkıp olanları anlatır. Yaşlı adam o üzüntü ve evlat acısıyla yılana kırılmıştır ama hiçbir şey söylemeden evine döner. Günlerce yas tutar, üzülür.
Geçen süre ile acısı hafifleyen yaşlı adam daha farklı düşünmeye başlar. Oğlunun hırsının ve aç gözlüğünün buna sebep olduğunu ve bu yüzden hem oğlunu, hem de dostluğunu kaybetmiş olduğunu düşünerek kuyunun başına gider ve yılana seslenir. “Olanları unutalım, yine eski güzel günlerimize dönelim.” der yılana. “Açgözlü ve hırslı da olsa evladımı kaybetmiş olmamın etkisi ile sana kırıldım, ama şimdi biliyorum ki senin çok da suçun yok bu olanlarda.”
Kuyunun ağzından yaşlı adamı dinleyen yılan, bir an duraklar ve cevabını verir;
“Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken biz artık seninle dost olamayız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder